MAZERET TAYİNLERİ MEVZUATTA YAZIYOR, PEKİ SAHADA NE OLUYOR ?

Sağlık Bakanlığı’nda 657’ye tabi olarak görev yapan devlet memurlarının mazeret tayin hakkı, aslında sadece bir tercih değil, anayasal bir zorunluluk gibi değerlendirilmelidir. Çünkü aile birliğinin korunması, sağlık hakkı ve can güvenliği gibi temel insani ihtiyaçlar söz konusu olduğunda, kamu görevlisinin bu ihtiyaçlara göre yer değiştirme talebi görmezden gelinemez.
Bu konuda başta 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 72. maddesi olmak üzere, “Devlet Memurlarının Yer Değiştirme Suretiyle Atanmalarına İlişkin Yönetmelik” ve Sağlık Bakanlığı’nın kendi Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği belirleyicidir. Bu metinlerde; eş durumu, sağlık durumu ve can güvenliği mazeretleri açıkça gerekçelendirilmişse, memurun tayin talebi değerlendirilmeli deniyor. Elbette her şey belgelendirmeye dayanıyor. Eşinin en az 2 yıldır çalıştığını ya da sağlık kurumunca düzenlenmiş bir sağlık kurulu raporunun varlığını ispatlamak şart. Stratejik personel iseniz, eşinizin sigortalı çalışması için aranan süre de iki katına çıkıyor.
Ancak en önemli mesele şu: Bu hak, çoğu zaman memurun keyfi bir tercihi gibi algılansa da aslında yaşam koşullarının sürdürülebilirliğiyle ilgilidir. Örneğin görev yapılan yerde can güvenliği tehdit altındaysa, bunu belgelendirip tayin talep etmek herkesin hakkıdır. Ya da kronik hastalığı olan bir çocuğun tedavi gördüğü ilde çalışmak istemek sadece bir istek değil, zorunluluktur.
Ne yazık ki uygulamada bu tür talepler çoğu zaman farklı yorumlara açık kalabiliyor. O yüzden memurun başvurusunu yaparken, mevzuata birebir uygun hareket etmesi çok önemli. Aksi halde talep reddedilebiliyor ya da daha da kötüsü, belgelendirilemeyen durumlarda yasal sonuçlar doğabiliyor.
Unutulmamalı ki, yer değiştirme talebi sadece memurun değil, ailesinin ve hayatının bir bütün olarak değerlendirilmesi gereken bir durumdur. Ve bu durumlar, yönetmeliklerle değil; vicdanla, hakkaniyetle yorumlanmalıdır.